“İnşallah bu Türkiyeli Derin Devlet, Osmanlı yıkılırken yaptığı hataları önümüzdeki zaman diliminde de, yapmaz!”
Türkiye’de uzun zamandır süren bir “derin devlet” tartışması var. Kimine göre bir “derin” devlet var, kimine göre de yok!
Bir zamanlar bu konuda en itibar ettiğim görüşü, Mehmet Ağar söyledi. Derin devletin olup olmadığını anlamak için, cumhuriyet döneminde Musul ve Kerkük’ten başka bir toprak kaybının olmamasına bakmak gerektiğini ve toprak bütünlüğünün derin devletin varlığı ile korunduğunu ima etti. Yani ona göre, böyle bir derin devlet varmış! Ama şimdi Ege'deki adalarımızı Yunanistan'a bırakan bir güç var Türkiye'de! Buna ne diyeceğiz?
Bu derin devlet mevzusu açılınca, etrafımızda bulunanlar birbirine şaşkın şaşkın soruyor: kim bunlar?
Gerçi gazeteci yazar Levent Gültekin son yıllarda bir şeyler anlatmaya çalışıyor ama o dahil doğru düzgün, bir cevap veren yok bu konuda! Rahmetli Cüneyt Arcayürek'in yazdıklarını da, atlamamak lazım! Yani malum Rıfailer daima mevcut!
Tabii bütün bunları aklıma getiren yeni bir güncel olay da, TBMM'de Hatay milletvekili Can Atalay'ın milletvekilliğinin Anayasa askıya alınarak düşürülmesi oldu!
Böyle bir soruya yani derin devletin olup olmadığı sorusuna toplumun tüm kesimlerince net cevaplar verilememesi, herhalde olduğu iddia edilen derin devletin bir başarısı...
Bana göre, her ciddi devletin olduğu gibi Türkiye’nin de derin bir devleti var. Olmaması da düşünülemez zaten! Ancak bu devletin tanımlanmasında ve çalışmasında büyük sıkıntılar var.
Şimdi yazacaklarıma münasip bir tarafıyla gülecek olanlar biliyorum, vardır. Çünkü onlar beni bilgisizlikle yani doğal olarak cahillikle suçlayacaklar. Ve bu derin devletin, Türkiye ve Türk Milleti için ne kadar önem arz ettiğini ve kahramanlıklarla nasıl ayakta durduğumuzu ve de bu günlere hiç kolay gelinmedigini söyleyecekler.
Eyvallah! Hiç birine itirazım yok...
Ancak benim adlandırmama göre ülkemizde bir “Türkiyeli Derin Devlet” var. Bu yapı; Osmanlı’dan hatta Anadolu Selçuklusundan bu yana devam ediyor diye, düşünüyorum. Yani “Türk Derin Devleti” değil, “Türkiyeli Derin Devlet”...
Adlandırma yaptığım bu derin devletin içinde, elbette bir “Türk Çekirdeği” bulunuyordur. Eğer bu günlere sağsalim gelindiği söyleniyorsa ve iddia ediliyorsa, derin devletin içindeki bu “Türk Çekirdeği”nin; derin devletin içindeki diğer Türkiyeli unsurlar ve dış güçler arasında yaptığı balans sayesindedir diye tahmin ediyorum. Tahmin ediyorum diyorum çünkü her şey tam bir muamma!
Derin devletin içindeki, Türk ve Türkiyeli unsurların yüzyıllardır güç dengesi için birbirlerine karşı verdikleri mücadele, malesef genelde hep Türk Milletinin aleyhine sonuçlar verdi ... Aksi olsaydı soykırımlara uğramaz ve boşu boşuna milyonların üzerinde kilometrekare toprak kaybetmezdik.
Son dönemde yaşadığımız olaylara da bakınca (örneğin anayasa yapımı, ülkenin sığınmacılar ile işgali ve demografinin değiştirilmesi, İsveç'in NATO'ya üyeliği, Ege Adalarımızın işgaline göz yumulması, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş vs gibi) “Türkiyeli Derin Devletin” olaylara hakim olduğunu ve yönlendirme yaptığını düşünüyorum.
Gün geçmesin ki; görüntüsüyle kafamızı karıştıran ve midemizi bulandıran bir olay olmasın. Ama arkasından hemen, bu olayların, geleceğimizi aydınlık kılacak hale dönüşeceğine dair her yerden bir propaganda geliyor. Acaba olaylar mı yoksa güzel bir gelecek iddiası mı gerçekleri ifade ediyor?
Son iki yüzyıldır yaşananlara ve yaşananların bugünkü olaylara ilişkin benzerliklerine ve de sonuçlarına bakarsak, bizlere “yanlış”a ikna olalım diye çalışmalar yapıldığını görebiliyoruz.
Türkiye gelişti deniliyor ama kapitülasyonlar benzeri ekonomik işgalden ve vatandaşlığımızın kolayca satıldığından kimse bahsetmiyor!
Cumhurbaşkanı Erdoğan; Türkiye’de hukukun yetersizliğinden ve yargı kararlarından şikayet şikayet ederek, içinde anayasal değişiklikleri de ihtiva eden bir çok hukuki düzenlemeye el attı. Ama toplum, hakim ve savcıların verdiği kararları hala tenkit ediyor. Yargı organları arasındaki çatışma ile başka şeylere örneğin yeni bir anayasa yapmak gibi bir şeye zemin mi hazırlanıyor?
Siyaset Türkiye'de müstakil ve muktedir mi? Yoksa ipler bahsettiğim “Türkiyeli Derin Devlet”inin mi, elinde?
Türkiye’de son yüzyıldır ve özellikle cumhuriyet döneminde bahse konu olan “Türkiyeli Derin Devlet” bundan önce Osmanlı'ya hakim olan derin devletle büyük benzerlikler gösteriyor ve haliyle çok etkili oluyor... Ancak buna karşılık her şey Türklerin aleyhine seyrediyor! Başka türlüsü de beklenemez zaten...
Öyle olmasaydı, Türk Milletinin ve Türk Devletinin teminatı ya da başka bir deyişle sigortası olan Türk Silahlı Kuvvetleri; Ergenekon, Balyoz, Casusluk davaları gibi benzer yargılamalarla kolu kanadı kırılmış ve morali sıfırlanmış hale düşürülebilirmiydi? Fetö'ye onlarca yıldır kim yol verdi? Sakın bu iktidar demeyelim!
Yapılan onca yanlışa ve kasdi uygulamara rağmen, psikolojik operasyon araçları, dış güçlerle irtibatlı bu “Türkiyeli Derin Devleti”n elinde olduğundan, toplumda gelişmelerin anlaşılmasının önüne geçiliyor!
Bu sebeple Türk Milleti, başına gelen onca olumsuz hadiseye rağmen kendine gelemiyor... Yoksa eşek değiliz ya anlayamayacak ne var?
Bu bir siyasi parti sorunu da değildir. Mesela bir zamanlar CHP Milletvekilleri Birgül Ayman Güler’e, Kamer Genç'e, MHP'li Ali Güngör'e kendi partileri içinde yapılan linçler bunun çoğaltılabilir örnekleridir. Aynı şeyler, bölücülerle yapılan müzakerelerin “barış” adı ile sunulması ve bunun için cemaat ve tarikat dahil tüm unsurların devreye sokulmasında da yapılmıştır.
Türkiye’nin son yüzyılda yaşadığı toplumsal kırılmalara ve istismara sebebiyet veren en önemli olaylar olan; Menderes’in ve 20’li yaşların başındaki Deniz Gezmiş ile arkadaşlarının asılması, 1 Mayıs 1977’de insanların üzerine ateş açılması, PKK terörünün izlediği süreç, 12 Eylül 1980’ne giden günler, 28 Şubat post modern darbesi, 2001 ekonomik krizi, AKP’nin iktidara getirilmesi ve iktidarda tutulması, adli soruşturmalara “Ergenekon” adının verilmesi ve askerlerin hapse atılması ve her fırsatta “yeni anayasa” sopası ile ülkenin sahibi olan Türk Milleti’nin hükümranlığının sorgulanmasıdır ve nihayetin de 15 Temmuz silahlı kalkışması ve benzerleri dikkatle incelenmelidir.
Bu gibi tüm hadiseler de, “Türkiyeli Derin Devleti”n rolü mutlaka ortaya konulmalıdır. Hiç bir şey “her şey Türk Milleti’nin hayrına yapılmıştır” sözü ile kolayca geçiştirilemez!
Yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, çocuk sayısı konusunda laf söylerken demografik yapının değiştirilmesine dair bir “tuzak”tan bahsetmesinin muhatabı kimdir?
Bu açıdan bakınca, benim akla da, bilgiye de ve doğru yoruma da ihtiyacım var. Tabii ki; Türk Milletinin de!
Bilmiyorsam, gelin anlatın. Ancak gelişen olayların ve sonuçlarının, Türk Milleti ve Türk Devleti aleyhine bir durum içermediğine, beni nasıl ikna edeceksiniz bilmiyorum?
Netice olarak şunu söyleyebilirim ki; Türkiye’nin ortalıkta gezen istatistiki değerlerine bakıp, bunları alt alta toplarsanız, toplamın Türk Milleti açısından hiç de iç açıcı olmadığı sonucuna varırsınız.
Bundan yola çıkarsak bize “sizi bu topraklarda yaşatıyoruz, daha ne istiyorsunuz” diyebilecek olanlara cevabımız: “nasıl ve hangi bedellerle yaşadığımızı biliyormusunuz?” olur...
Daha çok şey söylenir ve yazılır amma; kanaatimce hülasa Türkiye’de bir derin devlet vardır. Bu devlet “Türkiyeli Derin Devlet” olarak adlandırılmalıdır ve bana göre de “milli” değildir. Ancak her şeye karışarak müdahale ettiğinden geleceğimizi de doğrudan belirlemektedir. Türk Milleti bu konu üzerinde düşünmeli ve tartışmalıdır. Çünkü gelecek Türk Milleti’ne aittir.
“Ocak 2013'den 01 Şubat 2024'de kadar bu konuda değişen bir şey yok! Sadece Türkler açısından her şey daha da kötüye gidiyor. Bize hissettirmeden bir vatan kaybettirmek istiyorlar ama yok öyle yağma”.
Özcan PEHLİVANOĞLU
31 Ocak 2013 / İstanbul
01 Şubat 2024 / İzmir