Fazilet ÖZKAN POR

Tarih: 20.04.2024 06:18

ALABAMA MONTGOMERY’DEN SEVGİLERLE

Facebook Twitter Linked-in

İşte bu haldeyim!.. Ama seninle konuşmak iyi geliyor bana.
İki mektubun arası soğumadan yazıyorum bu nedenle. Belki bundan önce gönderdiğim
eline bile geçmedi ama olsun. İkisini ardı ardına okursun.
Senin gibi bir dinleyicim de olunca! Konuşmadan duramıyor, içimi dökmeden,
gördüklerimi canımla paylaşmadan edemiyorum!..
Yoooo sıkılmıyorum! Sıkılır mıyım? Kaç aydır görmediğimiz yavrularımızla birlikte
olmak öyle güzel ki! Zamanı durdurabilsek keşke! Oysa; hele de sayılı olunca, koşa koşa
geçiyor günler.
Tamam canım sızlanmak yok! Sevdiklerimleyim! Senin ve ülkemin özlemi benimkisi
yalnızca…
Haaaa ülkem dedim de! Nasıl gidiyor yerel seçimlerde partiler arası yarışlar? Hep
dokuz saat geriden geriden izliyoruz gündemi. İnternetten yazarların yorumlarını okuyor, olan
biteni öğrenmeye çalışıyoruz. Hele enişteni bir görsen, didik didik ediyor gazeteleri.
31 Mart 2024 tarihi ve bu seçimler çok önemli. Hem bizim hem de ülkemiz için.
Devletin temel yasası Anayasayı yok sayan, cumhuriyete göz diken, hukuk tanımayan,
laikliği inançsızlık gören, demokrasiyi amacına ulaşmak için binilen trene benzeten bir
partiyle karşı karşıyız. Bu düşüncedeki bir parti, cumhurbaşkanıyla, bakanlarıyla, devletin
tüm olanaklarını kullanarak seçim çalışması yapıyor. İnsanları ayrıştırmak için de elinden
geleni… Zaten iktidarda olan böyle bir partinin yerel seçimlerden başarıyla çıkması elini
güçlendirecektir. Ve sonrasını düşünmek bile istemiyorum…
“Eğitimin dinselleştirilerek, tarikat ve cemaatlerin güdümüne sokulmasına ne
dersin? Ya da kanaat önderi denilen, aklın özgürleşmesine, aydınlanmaya karşı, eğitimci
kimliği olmayan kişilerin okullarda derslere girmesine… Dahası, çocuklarımızın bilimden
uzaklaştırılarak kör inanca teslim edilmesine…” Yeter yeter! Unutmadım, ama eğitimin bu
hale getirilmesi yüzünden yüreğim öyle yaralı ki!.. Dillendirmek istememiştim.

Umarım korktuklarımız gerçek olmaz!
Bizde olduğu gibi burada da seçim var. Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık seçimi
yapılacak Kasım ayında. Yalnız bunlarda sistem bizden farklı. Ön seçimi Nisan, genel seçimi
Kasım ayında yapıyorlar.
Joe Biden; liberal bir parti olan Demokrat Parti adayı. Hukukçu, eski bir senatör ve
yıllardır siyasetin içinde.
Nikki Haley adlı partisinin bir diğer adayıyla ön seçimde yarışan ve ipi önde
göğüsleyen Donald Trump ise muhafazakâr bir parti olan Cumhuriyetçi Parti adayı. Ünlü bir
müteahhit. İş adamı. Ve yalnızca Amerika’nın değil dünyanın en zenginler listelerinde adı
olan birisi.
Şimdiki ABD Başkanı, ikinci kez seçilmek için aday olan Biden 82 yaşında. Bir
önceki dönem ABD Başkanı, ikinci kez seçilmek için yarışan Trump ise 78 yaşında.
Trump ile Biden arasında yaşanan başkanlık yarışı tüm hızıyla sürüyor. Televizyon
kanalları bu ikilinin seçim gezisinin peşinde. Her adımını izliyor, konuşmalarını pardon
birbiriyle atışmalarını veriyor. Ama ne laflar sorma! En ilginci ne biliyor musun? 82 yaşındaki
aday kendinden küçük adayı yaşlılıkla suçluyor. Benzeri neler neler! Bekleyip göreceğiz
sonucu… Buradaki seçimler, Amerika’nın ötesinde dünyadaki tüm ülkeler için önemli!.. Her
ülkeye DEMOKRASİ götürüyor ya!
“Ablacığım sen gerçekten çok konuşur olmuşsun. Bayılttın beni siyaset yaparak!”
Dediğini duydum. Haklı olabilirsin ama sana baştan söylemiştim, çok sözümün olduğunu...
Şimdi sıra asıl anlatacaklarımda. “Eyvah!” deme sakın! Siyaset yok.
Başlığa dikkat ettin mi? Alabama’yı başa yazdım bu kez! ‘Düşünme, yorulma!’ diye.
Montgomery’de gezdiğimiz yerleri, gördüklerimi anlatmayı sürdürüyorum bıraktığım
yerden.
Her köşesinden tarih yankılanan bir kent olduğunu da söylemiştim. Önce biraz tarih
soluyalım istersen bu güzel kentte. Bakalım geçmişinde ne acılar ne güzellikler gizli?
19.yüzyılın ortalarında Amerika’nın güney eyaletlerinde ekonomi büyük
çiftliklerde yapılan tarıma dayalıdır. Pamuk, tütün, şeker kamışı ağırlıklı bir tarım
yapılmaktadır. Bu tarımdan da varsıllığına varsıllık katmaktadır büyük toprak sahipleri. Ve
ucuz işgücü olması nedeniyle kaçak getirilen Afrikalılar bu çiftliklerde köle olarak
çalıştırmaktadırlar.
Abraham Lincoln; ülkede köleliği kaldırma sözü vermiştir Amerika Birleşik
Devletleri Başkanı seçilmesi halinde. Seçimi kazanıp başkan olur olmaz da birçok kuzey
eyaletinde köleliği yasaklar. Kendilerine yasağın uygulanacağını, en kötü yaşam koşullarında
çalıştırdıkları kölelerini yitireceklerini düşünen ve yasağa karşı çıkan Güney eyaletleri;
Alabama, Louisiana, Georgia, Teksas, Florida, Mississippi, Güney Carolina gibi eyaletler
Amerika Konfedere Devletini kurarlar.
Amerikan İç Savaşının nedenlerinden biri de bu birliğin kurulup Amerika Birleşik
Devletleri ile yaşanan tarihi çatışmadır.

“Tarih yankılanıyorsa oralarda, tarih dersi vermek zorunda değilsin, sıkıldım!” dedin
biliyorum. Tarihi bilmezsek geçmişte yaşanan hataları yinelemekten kurtulamayız biliyorsun
can.
Tamam bittiiii!
Şimdi sözü nereye bağlıyorum göreceksin. Dün gittiğimiz güzel bir evi gezdireceğim
sana.
Umut’cuğumun; yeşillikler arasında bahçe içinde bir evi var. Sincapların her yerde
korkusuzca oynaştığı, ağaçlarında kuşların dem çektiği… (Bu iyiliğimi unutma, sana yeni bir
deyim armağan ediyorum.) Kent içinde. O nedenle birçok yere yürüyerek gidebilme şansımız
oluyor.
Bugünkü tarihe yolculuğumuzu da evimizin çok yakınına yapıyoruz. Yine ağaçların
arasından kısacık yürüyüşten sonra güzel bir evdeyiz. Beyaz Saray! Evet evet yanlış
duymadın!
Başkanlardan söz ettik ya! Dersimin nedenini açıklayabildim mi canım?
Jefferson Davis’in öncülüğünde Birleşik Devletlerden ayrılan eyaletlerin oluşturduğu,
Amerika Konfedere Devletinin ilk başkanı (1861-1865) olunca; ailesiyle oturduğu evde,
birinci Beyaz Saray’dayız.
Masumiyetin simgesi manolya ve bölgeye özgü çeşit çeşit ağaçların arasında, çimlerin,
çiçeklerin ortasında iki katlı bir ev. Bahçesinde tabelası olmasa albenisi, çevredeki evlerden
pek ayrımı da yok.
Beyaz Saray’dan içeri girince, İtalyan tarzı bir ev olduğunu ve 1835’lerde yapıldığını
öğreniyoruz. Montgomery’nin en eski tarihi evlerinden biri olduğunu da.
İki katlı evde odalar; 1850-1860’larda kalma, birçoğu özgün, o dönemin eşyalarıyla
döşenmiş.
Neler neler var diyeceksin değil mi? Neler yok ki!
Amerikan İç Savaşı ve Konfederasyon ile ilgili yazılı belgelerin, savaş malzemelerinin
yer aldığı camlı dolaplar, duvarlardaki resimler, fotoğraflar sarıveriyor dört bir yanımızı
hemen.
Başkanın, çalışma ve toplantı odaları ile konuk ağırladıkları salonların bulunduğu
birinci katı geziyoruz önce… Duvarları kitaplar dolusu kitaplıklarla donanmış bir salondan
çalışma odasını giriyoruz. Maun çalışma masasının üzeri başkanın bir büstü, kuş objeler, yazı
malzemeleriyle selamlıyor gezenleri. Masada yer alan “Konfederasyon Hükümetinin
Yükseliş ve Düşüşü” yazısını çok anlamlı buluyor bakışıyoruz eniştenle.
Birinci salondaki piyano dikkatimi çekiyor hemen. Başkanın; iyi eğitim almış karısı
Varina’yı bu piyanoyu çalarken düşlüyorum önünden geçerken. Piyanonun üzerinde de çok
şık porselen vazoya yerleştirilmiş kozasında yeni açmaya başlamış pamuk demeti. Güneyli bir
çiftçi olan Başkan’ın kendi pamuk tarlalarından alınmış olduğunu düşünüyorum
gülümseyerek... İkinci salondaki ceviz yemek masasına, kolçaklı sandalyelere bakarken de
fotoğrafta yer alan dönemin ünlü siyasetçilerini yemek yerken görüyorum adeta. Ailenin
kullandığı gösterişli gümüş servis takımları ve çay setiyle de yaşanılan görkemi…

İkinci katta çıkıyoruz yan duvarları aile fotoğraflarıyla dolu ahşap merdivenlerden.
Yatak odalarını gezerken; sanki yalnızca bizim kültürümüze özgüymüş gibi
şaşırıyorum. Her yabancı ülkede gördüğümde olduğu gibi. El işçiliğinin doruğunda kabartma
işemeli keten ya da tığ işi yatak örtüleri, ipek bebe battaniyesi, delik işiyle bezenmiş bebek
vaftiz elbisesi…
Bitmedi!
Yatak odasında, karyolanın başındaki çekmeceli dolabın üzerinde duran, Başkanın
karısı Varina’nın armağan ettiği aileye ait İncil her gece yatmadan önce okunduğunu
düşündürüyor. Camlı dolaptaki çok şık gelinliği, giyimindeki inceliğin bir göstergesi gibi. Ve
ölüm döşeğinin üzerinde serili, elmas kesimli yıldız şeklinde kırkyama işi harika yorgana içim
burkularak bakıyorum.
Görsel bile olsa, yıllar yıllar önceyi duyumsayıp, dönemi, o günleri yaşarken
ayrılıyoruz evden.
Başkanın evinde tarih yaşadık ama bugünü bitirmedik canım. Anlatacak çok şeyim
olduğunu söylemiştim. Şimdi sanat soluyacağız Montgomery’de bir başka müzeye gidiyoruz.
Bu kez yürümeyeceğiz. Çünkü uzak! Yok yok çok uzak değil merak etme!.. Zaten çok
büyük bir kent değil. Bir Eskişehir gibi düşünebilirsin. Ama arabayla gideceğiz. Ve burada
araç kullanmak işkence değil, yollar güzel, sürücüler birbirine saygılı olduğu için keyifli.
Birazcık yazın sanatına düşkün olduğumu biliyorsun! Bütün gece yazarları, evine
gideceğimiz bu karı kocayı çalıştım heyecanla. Yaşamlarını bilirsem gördüklerim daha
anlamlı gelir düşüncesiyle…
“Eyvah! Siyaset bitti, tarih de bitti edebiyat dersine mi giriyoruz?” diyorsun. Ama inan
senin de ilgini çekecek bu kez anlattıklarım! İstersen teşekkür bile edebilirsin!
Zelda Sayre; 1900 doğumlu bir yazar. Oyuncu, dansçı, ressam. Sosyetenin gözdesi,
güzelliğiyle ünlü “altın kız”ı. Kısa öykü, makale, oyun yazarı… “Son Valsi Bana Sakla” adlı
bir de romanı var. Çok yetenekli bir yazar. Hatta kimi kaynaklarda kocasının; kendi
kitaplarına, Zelda’nın günlüğünden alıntı yaptığı bile söyleniyor. Çalıntı diyebilirsin!
Amerikan edebiyatında 20. Yüzyılın en güzel romanları arasında gösterilen; aşırılığın,
varsıllığın, gösterişin ve bunların neden olduğu çöküşün anlatıldığı, “Muhteşem Gatsby”
romanının yazarı F.Scott Fitzgerald’in de karısı Zelda.
F. Scott ile Zelda Fitzgerald’ın ilişkileri inişli çıkışlı... Kavgalar, aldatmalar, ayrılıklar,
barışmalarla yürütülmeye çalışılan fırtınalı, acı veren bir evlilik. Ama her şeye karşın
vazgeçemiyorlar birbirlerinden. Ancak; aşırı gerginlikle süren bu yaşam onun iç dünyasında
onarılmaz yaralar açar. Yıpratır! Birçok kez ruhsal tedavi görmek için hastaneye yatmasına
neden olur. Son yatışı, yaşamının da sonu olur. Hastanede çıkan büyük yangında
kurtarılamayarak trajik bir ölümle yaşama veda eder yazık ki!.. Ne acı değil mi?
Tutkulu aşklarıyla, kendilerine özgü yaşam biçimiyle dillerden düşmeyen bu sanatçı
karı kocayı unutulmaz kılmak için yapılanlar, buruk da olsa mutlu ediyor insanı…
Zelda; 2020 yılında Alabama Yazarlar Onur Listesi’ne alınıyor.

Fitzgerald Müzesi, her yıl liseler arası “Zelda Sayre Fitzgerald Genç Yazarlar Ödülü”
düzenliyor
Evleri müze yapılıyor.
Bana en ilginç gelen ise bu müzede kalabileceğimizi öğrenmek oluyor. Evet yanlış
duymadın canım! Bir müzede kalmak!.. Ne heyecan verici değil mi? Fiyatı ise dudak
uçuklatıyor. Sorma, söylemesem daha iyi olacak!.. Gecelik fiyatını asla tahmin edemezsin.
5000 dolar!.. Eveeeeet!
Scott- Zelda Fitzgerald’ın müzeye dönüştürülmüş, yaşadıkları evdeyiz şimdi. Sanatçı
çiftin yaşamına adanan bir müzedeyiz. Beş dolarlık giriş ücretini ödüyor ve içeri giriyoruz.
Giriş katındayız. Oturma odasındaki dönemi yansıtan mobilyaları Zelda’nın çocukluk
arkadaşı olan bir aile bağışlıyor... Duvarlarda; aile fotoğrafları, ikilinin biyografileri yer alıyor.
Zelda’nın odasındaki koltukta duran kırlente onun bir sözü işlenmiş. “Keşke
dünyadaki her şeyi seninle yapsaydım.” Özgürlüklerinden ödün vermeyen, her konuda
uçlarda yaşayan eğlence düşkünü sanatçı iki insanın yaşadığı evde, edebiyat soluyarak
gezerken okuduğum bu yazıyla irkiliyorum. ‘Kime söyleyebilir bu sözü?’ diye soruyorum
kendi kendime. Kocası mı? Gizli bir sevgilisi mi? Her kim olursa olsun iç acıtan bir “Keşke!”
Bu iki katlı, özenle döşenmiş evin ikinci katı konaklanabilecek iki süit biçimde
düzenlenmiş. Orayı da gezdik. O dönemi yansıtan dekoruyla çok şık olmuş. Zamanın en
çılgın eğlencelerinin yaşandığı salonda bulunmak bile heyecanlandırıyor gezerken. Hatta
‘burada bir gece geçirmek ne güzel olurdu’ diye düşünmeden edemiyorum!
Görmediğim bir kadının, sağlığı elverseydi, bizlere nice yapıtlar armağan edecek bir
yazarın yaşadığı evi doyasıya geziyoruz. Biraz önce okuduğum o cümleyle duyumsadıklarım
yüzünden acıyan yüreğimle çıkış kapısına yöneliyoruz. O güzel düzenlenmiş bahçenin
ayırdına varamayacak denli karmakarışık duygularla arabanın koltuğuna yığılırcasına
oturuyorum.
Kızma! Duygusal olduğumu biliyorsun!
O gün; bir müze daha vardı gitmeyi planladığımız... Arabayı çalıştırırken yüzüme
bakan enişten; “Artık bitti eve gidiyoruz!” dedi kararlılıkla….
Yine ne çok konuştum değil mi? Eeee öğreten yanım, yok yoook! Gördüklerimi
sevdiklerimle paylaşan yanım ağır bastı. Asıl nedenini söyleyeyim mi? Nerede olursa olsun
güzellikler, bir yanım eksik geziyorum sen olmayınca biliyor musun? O yüzden böyle
uzuuuun uzun anlatmam!
Şimdi nasıl olduğumu merak ediyor musun hala? Sevdiğin şair söylesin!
“Bugün hava güzel,
Bugün içim içime sığmıyor.” Cahit Sıtkı Tarancı
Özlemle kucaklıyorum canım benim.
Montgomery’den sevgilerle…

Fazilet ÖZKAN POR
30/03/2024


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —