İsmail AYDOĞMUŞ

Tarih: 25.09.2021 02:37

AZMİN ZAFERİ

Facebook Twitter Linked-in

Dağları Yeşerten Adam
İsmail Efendi

Yazar İsmail AYDOĞMUŞ

O´nu Aydın´ın Söke İlçesi´nin Ağaçlı Köyü´nde tanıdım. İlerleyen yaşına rağmen gençlerle yarış edebilecek bir enerjiye sahip, sabahın ezanıyla başlayan günü, akşamın geceye döndüğü saatlerde sona eriyor. Günlük beş saat uykusu var ya da yok. Aklında hep zeytin çiftliği, çiftliğindeki tavukları, kazı, hindisi, iki köpeği ve kedisi var. O´nun “Zeytinlerin sulanma zamanı”, “Hayvanlalar şimdi acıkmıştır”, “Beni bekliyorlardır.” Sözleri hep kulaklarımdaydı. Haksız da değilmiş, kendi gözümle gördüm. Tel örgülerle çevrili, üzerinde “Özel Mülktür Girilmez” yazan üç kapıdan sonra ulaştığımız çiftliğin üretim, yönetim ve konaklama mekânı olan iki katlı binanın önünde bize kuyruk sallayıp, sürünerek yanaşan “Ramiz” adlı kedisiyle, siyah, kahverengi iki köpeği beni küçüklüğüme, hayatımda anıları olan ev hayvanlarıma götürdü.
Binanın etrafında çeşit çeşit üzüm asmaları, şeftalisinden, erik, elma, armuda, ayvadan taflana değişik meyveler, yol boyu üzerinden balları akan rengârenk incirler…
Binanın önünde traktörü ve değişik tarım aletleri, içeride zeytinleri boy boy ayırmaya yarayan makinalar, variller dolusu yağ ve bereketli zeytinler.
Ne kadar uzak kalmışım doğadan. Şehir hayatının koşuşturma, sıkıntı ve stres dolu hayatı, beni bu noktadan sonra uzayan zamanlar içinde sessizlik ve dinginliğe bıraktığını hissediyorum.

Kapatılmış olan Ağaçlı Kömür Maden´inin tesisleri üzerinde yer alan zeytinliğin içinde iki açık su havzası, binanın önünde bir havuz ve tepede iki büyük su tankını görüyoruz.

Şehir ne kadar monotonlaştırmıştı beni, üzümün bu kadar çeşidi ve renginin olduğunu, incirin farklı tatlarda ve renklerde olduğunu burada fark ettim.


Burada yaklaşık sekiz bin zeytin ağacı vardı. Anlattığına göre “boz bir tepeymiş burası”, şimdi uzaktan bakıldığında yem yeşil görünüyor. Altında siyah kömür madeni, üstünde sıra sıra yem yeşil  zeytin ağaçları..

Hepsini tek tek dikmiş, her birinin hangi kalite, hangi tatta, olduğunu biliyor. ”Benim canlarım onlar, onlarla konuşurum” diyor.
Kimdi bu kişi?  Bunu nasıl başarmıştı?
Konuşurken beyazlamış saçlarıyla karşımda duran kişi Anadolu insanının samimi, alçak gönüllü, tecrübe dolu bir simasıydı. Adı İsmail Efendi.
Ailesi Osmanlı döneminde Konya´dan Bulgaristan´ın Şumnu´ya göç etmiş. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra aile 1938 yılında önce amcası Türkiye´ye göçer Kepsut´a yerleşirler.
Babası Recep Efendi ise Söke´nin Balat Köyü´ne yerleşir.

Recep ve Sıdıka Efendi ailesinin 1953 yılında doğan ilk çocuğu İsmail Efendi´nin çocukluğu babasının terzihanesinde geçer. Küçük yaşta herkes okuldan çıktığında gezip oynarken, o akranlarından ayrı, parmağına bağlanan üsküfle ilik açar, düğme dikerdi. “Hayatımın en zor günlerini yaşadım” dediği günler babasının “disiplinli yaşama” oğlunu alıştırdığı dönemlerdi. “Evde beş erkek kardeşin en büyüğüydüm. Kız kardeşim olmadığı için annemin ev işlerine yardım ederdim. O yüzden her işe elim yatkın, bugün bile üşenmez yaparım.”

Bizler Bulgaristan´dan göçerken “Efendi” soy ismimizi nüfus memuru koymuş. Amcalarımızın soy isimleri farklı farklıdır. O zaman Soyadı Kanunu´na göre kapıya gelenlere memur keyfine göre bir soy isim kormuş.

Almanya kapıları açılınca 1964 yılında babası dört yıl sonra annesi, ardından kendisi Almanya´ya göç ederler. Almanya´nın Kassel şehrinde dilini dişini bilmediği bu insanları yakından tanıma fırsatı edinir. Önce dört yıl Mercedes´te işçi olarak çalışır. Daha sonra ikinci gidişinde Alman ortağı ile başladığı ortaklık Almanın hile yapmasıyla bozulur.

Askerliği için vatanına döner. Askerliğini 1974-76 yıllarında Jandarma eğitim çavuşu olarak Çanakkale de yapar. Bu arada gönlünü uzak akrabası “Zahide” adlı bir kıza kaptırır ve eşi olmasını teklif ederek, onunla Söke de hayatını birleştirir. Bir süre eşiyle gittikleri Almanya da gurbette kafe salon işletmecisi işinde, işveren olarak çalışırlar.

Bu arada bir oğlu, bir de kızı dünyaya gelir.
Eşiyle emekli olup ziyarete geldikleri anavatandan Almanya´ya dönmek yerine vatanında kalmayı tercih ederler.

Türk insanın çalışma azmi konusunda örnek bir tutum sergileyen İsmail Efendi Almanya da kazandığı paraları Türkiye de inşaatçılık sektörü başta olmak üzere, halıcılık, kuyumculuk, radyoculuk, sektörlerine ve taşınmaza, araziye yatırım yapar. Almanya´dan, Alman insanlardan, hatta bir rahipten öğrendiği hayat tecrübeleri ona hep rehber olur.

Planlı şekilde hayatını programlayan İsmail Efendi, Ağaçlı sırtlarında aldığı arazinin zerresini feda etmeden metre metre planlı bir şekilde ağaçlandırır. Ağaçları sular, ilaçlar, tek tek altlarını kazar, koruyup büyütür.

”İnsanın bir amacı olmalı, bu amaca ulaşmak için çok çalışmalıdır. Amacına ulaşma inancını yitirmemelidir, azimle, gayretle uğraşmalıdır.” diyen İsmail Efendi, ” Herkes bir işi yaparken karşısındakini etkilemek için takım elbiseyle görüşmeye gider. Ben hep doğal iş kıyafetimle görüşürüm. Benim için önemli olan dürüst olmak, ürettiğin malın, sattığın malın hilesiz olmasıdır.”

“Güven çok önemlidir. Güven satın alınamaz. Zaman içinde kazanılır. Hilesiz mal satmak, verdiği sözde durmak yaptığım her işte rehberim oldu. Başkasını aldatmaya çalışan aldanır.”

“Ağaç vatan demektir. Ülkemizin her tarafı bereket fışkırıyor biz bakıyoruz. Her insan mutlaka ağaç dikmeli, Cenabı hakkın bizlere bahşettiği ağacı sevmelidir.” “ Ben Almanya da bile ağaç diktim. Ağaçsız hayat olmaz.”  Felsefesini böyle özetliyor değerli girişimci iş insanı İsmail Efendi. Dağları yeşerten İsmail Efendi´nin azminin zaferi görülmeye değer.

Bir zamanlar Manisa´da yaz, kış demeden belden yukarı çıplak, şortla gezen, saçı sakalı bir birine karışmış ağaca, ormana sevdalı biri yaşardı. Ona “Manisa Tarzan´ı” derlerdi. Asıl adı Ahmet Bedevi (Ahmeddin Carlak´tı. Aslen Irak Kerküklü bir Türkmen´di. Kurtuluş savaşına da katılarak İstiklal Madalyası almıştı. O hayatını Manisa´yı ve tüm Türkiye´yi örnek alacak şekilde ağaçlandırmaya adamış ve yaşadığı süre boyunca binlere ağaç dikmiş bir milli kahramandır.

2021 yılını yangınlarla çok sayıda ağacımızı, ormanlarımızı ve canlarımızı kaybettiğimiz bir yıl olarak yaşadık. Ağaç demek vatan demektir.


Çoğumuzun bir tek dikili ağacının olmadığı şu dünyada İsmail Efendi de Aydın, Söke de Sekiz Binden fazla ağaç dikerek bana göre rol model seçebileceğimiz kişidir. Yine bana göre “Ağaçların Efendisi” adını hak etmiş bir doğasever, bir ağaç sever, bir milli kahramandır.

Not: Ahmet Bedevi (Ahmeddin Carlak) Manisa Tarzanı, (1899 Samarra Irak - 31 Mayıs 1963 Manisa) Mezarı Manisa Asri Mezarlıktadır.

 

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —