1973’ün haziran ortalarıydı. Görür görmez kafamız ve kalbimiz kaynaşıvermişti de sevgili
oluvermiştik hemen. Yaklaşık bir ay sonra da evlenmeye karar verdik.
Ne yapmak gerekirdi? Geleneğe uyup önce kız istenmeliydi ailesinden; değil mi ya!
Annemle birlikte gittik bir akşam, İstanbul’un Fatih ilçesindeki Fındıkzâde semtindeki
evlerine. Söyledik açıkça dileğimizi. Hiçbir bahane ve koşul ileri sürmeden, “Siz akıllı gençlersiniz.
Hayırlı uğurlu olsun kararınız.” deyip onayladılar hemen.
Bu önemli engeli aştığımıza göre, “Öyleyse nişanlanalım” dedik. Doğru ya, onca yıl beklemişiz,
yetmez miydi? Karar verip yüzük almak üzere çıktık Kapalıçarşı’ya. Girdiğimiz bir sarraf dükkânında en
ucuz, en gösterişsiz bir alyans seçti sevgilim. “Daha güzelleri varken, niçin ille de bu?” diye sordum da:
“Bu bir sembol… Ha 3 yüz liralık olmuş, ha 3 bin… Ne fark eder? ‘Evlilik için 20 bin liram var’
demedin mi sen? Ayağımızı yorganımıza göre uzatmalıyız. Borçsuz evlenelim ki zorlanmayalım
sonunda.” deyip kapattı konuyu. Nişan için basit bir alyans dışında ne bilezik aldırabildim, ne küpe…
Ne gerdanlık, ne kolye… Ne etek aldırabildim, ne bluz, ne elbise…
“Nişanlık için yeni giysiler almazsan, komşularım ne der, akrabalarım ne der!” demek aklına
bile gelmedi. Kendisine öylesine güvenli, öylesine bilinçli bir sevgilim vardı işte benim!
“Nerde yapalım nişanı?” diye sordum.
“Evde, bizim evde… Düğün sarayında yapacak değiliz herhalde.” dedi.
O böyle söyler de, “Hayır, olmaz” mı derim ben?
Gerçekten de bir hafta sonu toplandık onların evde. Benden taraf annem vardı yalnızca.
Sevgilimin annesi, babası, kız ve erkek kardeşleri ile teyzesi ve halası… Hoşbeşten ve çaylarımızı
içtikten sonra, güzel dileklerle taktı yüzüklerimizi büyüklerimiz. Bir kez daha öptük ellerini biz de.
İşte böylesine oldu; bizim nişanlanmamız.
Gürültüsüz patırtısız… Kavgasız dövüşsüz… Sessiz sedasız… Sade mi sade…
Ve o gün, yaşamımda ilk kez bir yüzük takmış oldum ben parmağıma.
Hayret, insanın parmağında bir yüzük olması ne de güzelmiş böyle! Öğrenciyken ve öğretmen
olduktan sonra, arkadaşlarımın çoğu farklı farklı yüzükler takardı da özenmemiştim hiç birine. Şaka
maka 32 yaşında yüzüklü bir genç idim ben de. Ama bir anlamı, bir değeri, bir güzelliği vardı bunun. O,
meslektaşımken sevgilim, sevgilimken sözlüm, sözlümken nişanlım olmuş güzel ve akıllı bir kızın
armağanıydı bana. Ve onu anımsatıyordu hep.
Tüm nişanlılar gibi sağ elimin yüzük parmağımdaydı alyans. Bir an önce sol elime geçsin
istiyordum artık. Yetmez miydi onca yıl bekâr gezdiğim? Gerçi Cahit Sıtkı Tarancı gibi:
Yatağım her gece yine soğuk
Saadet bu ömrün neresinde?
diye yakınmıyordum ama daha çok geciktirmenin de anlamı yoktu. Evet, yoktu da nişanlım Keşan’da
görevliydi, ben İstanbul’da… Nasıl olacaktı bu iş? Evlenmiş olsak bile ne anlamı olurdu bunun? Ya ben
Keşan’a atanmalıydım, ya nişanlım İstanbul’a… Elbette ikinci şık daha uygundu bize.
“Ne yapmalı, nasıl yapmalı?” diye düşününce birlikte, dedi ki eşim:
“Ankara Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulundan Öğretmenim Neriman Gülmen, Milli
Eğitim Bakanlığı Kız Teknik Eğitim Genel Müdürü… Beni iyi tanır ve sever. Ankara’ya gidip ziyaret
ederek söyleyelim isteğimizi. İnanıyorum ki yapar; yasalara uygun olan bu isteğimi.”
Doğrusu buydu. Gecikmeden kalkıp gittik. O da iyi biliyor Ankara’yı, ben de… Doğruca
Bakanlığa… Genel Müdür Neriman Hanım, bekletmeden kabul etti bizi makamına. İltifatlarını
esirgemedi; birkaç yıl önceki öğrencisinden. “Buyurun, arzunuz nedir?” diye sordu sonra.
“Nişanlıyız, evleneceğiz. Ama birimiz Keşan’da, birimiz İstanbul’da…” deyince:
“Haklısınız. Gecikmeden hemen yaparım gerekeni. Ancak bir an önce bana dilekçenizle
birlikte evlilik belgenizi gönderin ki, okullar açılmadan atamanızı yapalım. Düğün hediyem olsun bu
benim size.” dedi.
Benim sevgilim, nişanlım ve evlenmeye karar verdiğim kız güzel, temiz ve iyi kalpli olur da
onun sevgili öğretmeni çirkin olamazdı ya!
Memnuniyetimiz ve teşekkürlerimizi sunup izin istedik. Ayağa kalkıp kapıya dek uğurlarken
bizi, omuzuma dokunup, “Bak delikanlı! Güler’in kıymetini iyi bil. O benim çok sevgili ve çok yetenekli
bir öğrencimdi.” demeyi unutmadı.
Bunu unutmadığı gibi, verdiği sözü de unutmadı. Evlenme belgemizi ulaştırır ulaştırmaz, arzu
ettiğimiz gibi eşimi İstanbul Küçükköy Pratik Kız Sanat Okulu’na atadı hemen.
Diyor ki dostlarım çoğu zaman, “50-60 yıl önceki o isimleri nasıl anımsıyorsun sen?”
Siz söyleyin şimdi Tanrı aşkına dostlarım, 50 yıl geçmiş olsa bile olsa aradan o kibar ve yiğit
kadını nasıl unutabilirim ben?
“Pekiyi, o yiğit hanımın öğüdünü tuttun mu?” diye soruyorsunuz şimdi de, öyle mi?
Kusura bakmayın ama bu sorunuzu yanıtlayamam işte.
Bu sorunun en doğru yanıtını Güler Erkan verebilir ancak. Gelelim şimdi bu yazının başlığına:
Bildiğiniz gibi başlıktaki söz, Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun “Güzel İle Faydalı” adlı şiirinin ilk
dizeleridir. “Ben arıya arı demem/ Arının balı olmalı” dedikten sonra şöyle devam eder şair:
“Ben güzele güzel demem/Güzel faydalı olmalı…”
Övünmek gibi olmasın ama şairin dediği gibi hem güzeldir, hem faydalı benim eşim. Öyle
olmasaydı eğer, giyim dalında gece gündüz çalışmasının ürünü olan, her biri birçok kez basılmış 111
adet (evet, yanlış değil, yüz on bir) eseri olabilir miydi?
ÖZGÜRLÜĞE ÇAĞRI
Yaklaşık 10 yıl önce bir tesadüf sonucu H. Esat Yavuztürk’ün “Umut Peşinde” adlı romanını
okuduğum günden beri özel bir sevgim ve saygım vardır; Erzicanlı bu yazara. Bu yıla dek 16 kitabı
yayımlanmıştı. Özgürlüğe Çağrı 17. eseri… Dorlion Yayınlarından çıkan bu son kitabının editörü
Gamze Kolcu, benim gibi özümseyerek okumuş olacak ki, şöyle yazmak gereğini duymuş:
“ ‘Her kitap bir yolculuktur.’ demiş; Aldous Huxley.
Bu yolculuğa çıktığınız “Özgürlük Çağrısı”nda, kendi tanımıyla “alaylı” olan yazar H. Esat
Yavuztürk’ün hayat yolculuğuna tanık olmakla kalmayacak, aynı zamanda ufkunuzun
genişlemesine sebep olacak sorgulamaların içinde bulacaksınız kendinizi.”(*)
Fazla söze gerek yok. Ben de aynı kanıdayım.
------------------------------------------------------------------------------
(*) Özgürlüğe Çağrı, Dorlion Yayınları 2024, E-posta: dorlionyayinlari@gmail.com
Sipariş: 0530 307 10 93; E-Posta: depo@insancilsahaf.com
Hüseyin Erkan
huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr