Hüseyin ERKAN

Tarih: 18.11.2023 19:35

Bir Teşekkür Borcumuz Var

Facebook Twitter Linked-in

445 Memleketimden İnsan Manzaraları

Bir Teşekkür Borcumuz Var

İçimden hep iyilik geliyor
Yaşadığımız dünyayı seviyorum
Kin tutmak benim harcım değil.
NECATİ CUMALI
Bir soru sormuştum size, önceki söyleşimde:
“Balık yemek istiyor canınız. Gittiniz bir balık restorana. Onlarca çeşit var.
İstavritten levreğe, hamsiden toriğe… Hangisini seçersiniz? Sizce en makbul, en değerli
balık hangisidir?” demiştik. Zahmet edip yanıtlayanlar oldu bu sorumu. Sağ olsunlar, var
olsunlar!
İşin kolayına kaçıp, “Ünlü birinin dediği gibi, denizden babam çıksa yerim. Hiç fark
etmez benim için” diyenler de oldu; “Balığın kralı hamsidir” diyen de…
“Yeter ki balık olsun. İstavrit de olur, torik de… Dahası adını ilk kez sizden
duyduğum trakonyayı da zevkle yerim.” diyen bile oldu. Genç bir kardeşimiz de şöyle
yazmış:
“Kalkan balığının çok makbul olduğu söylenir ama ben yemedim henüz. Keza lüferin
de iyi ve lezzetli bir balık olduğunu duydum birçok kişiden. Ben şahsen barbun, palamut,
uskumru ve yayın balığını beğenerek yiyiyorum. Denediğim ve sevdiğim lezzetler bunlar.”
Niçin mi sormuştum bu soruyu? 96 yaşında olduğunu özellikle belirten değerli
hukukçu yazarımız Ali Rıza Cemeroğlu, “Gereksiz Adam” adlı kitabında çok farklı bir yanıt
vermiş bu soruya. Biliyorsunuz, iyi yazarlar bilgi, deneyim, duygu ve düşüncelerini kendileri
yerine bir öykü kahramanına söyletirler. Ünlü güldürücümüz Nasrettin Hoca’mız da öyle
değil mı?
Bakalım, nasıl yanıtlamış bu soruyu Sevgili yazarımız Cemeroğlu? Açıp kitabının
210’uncu sayfasını birlikte okuyalım:
“Bir cumartesi günüydü. Serdar saat beş sularında Funda’ya telefon ederek onu
evinden aldı.
Aydınlık, sıcak bir mayıs günü… Ortalarında yer yer gelincik kümeleri saran
çimenlerin yeşile boyadığı kırları arkada bırakarak Mudanya sahilindeki Serdar’ın sık sık
gittiği Yakamoz Restoran’da deniz gören bir masaya oturdular.

Garsonların Serdar’ı iyi tanıdıkları belliydi. Çünkü onun özel bir sipariş vermesini
beklemeden masayı soğuk mezelerle donattılar. Günün en taze balığının mezgit olduğunu
söylediklerinden onda karar kılınarak siparişlerini verdiler.
Funda’nın rakı merakını bilen genç adam onun sabırsızlığını fark ederek kadehleri
doldurdu ve “Hadi şerefe” diyerek karşısında oturan Afrodit kadar alımlı kadının gözlerinin
içine bakarak bir yudum aldı. Funda ise kadehi bir seferde yarılamıştı.
Kısa zamanda balık tabakları çeşitli yeşilliklerle süslü olarak önlerine konmuştu.
Serdar, “Söyle bakalım harika yaratık! En makbul balığın adı nedir?” diye sorunca, Funda bir
süre düşündükten sonra bildiği balıkların isimlerini saymaya başladı. O söyledikçe Serdar,
“Hayır, hayır” diyerek kabul etmediğini belli ediyordu. En sonunda Funda, “Eee, dedi, sana
da balık beğendiremiyoruz. Şu önümüze gelen mezgiti de söyledim; onu da kabul etmedin.
Madem bu en iyisi değilse, neden bunu yiyiyoruz?” diyerek şen bir kahkaha attı.
“Peki, ben bilemedim. Sen söyle bakalım; neymiş?”
“Bak hayatım! En iyi balık, denizden en son çıkan balıktır. Sen garsonlara, ‘Hangi
balık var?’ diye sormayacaksın. ‘En taze balık hangisi?’ diye sorup siparişini ona göre
vereceksin.’ deyince Serdar, Funda kandırılmış gibi bir hareket yaptı; ikisi birden
gülüştüler.”(*)
Evet, merak ettiğimiz sorunun yanıtını bundan 14 yıl önce, henüz 82 yaşında genç bir
delikanlı iken, Emekli Bursa Cumhuriyet Başsavcısı Ali Rıza Cemeroğlu, “Gereksiz Adam” adlı
kitabında vermiş de haberimiz yokmuş bizim.
Bu çok değerli bilgiyi böylesine güzel bir öykü ile kafamıza nakşeden sevgili yazarımıza
bir teşekkür borcumuz yok mu bizim!
-------------------------------------------------------------------------

(*) Gereksiz Adam, Ali Rıza Cemeroğlu, R Ajans Ltd Şti, Osmaniye/Bursa 2009

Hüseyin ERKAN


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —