Eskilerin “pendname” dedikleri nasihat içeren ata sözlerimiz, veciz sözlerimiz, özlü sözlerimiz, deyimlerimiz vardır. Bu sözler atalarımızdan günümüze kadar ulaşan, belli bir yargı içeren, söyleyeni belli olmayan düz konuşma içinde kullanılan sözlerdir. Bu sözler binlerce yıl içerisinde sınanmış, tecrübe edilmiş sözlerdir.
Sahibi belli olmayan halka mal olmuş sözler olduğu gibi, toplumun günlük konuşmalarında kullandığı sahibi belli olan kısa etkili ve çarpıcı aforizmalar, özlü sözler deyimler de vardır. Bütün bunların çoğunda ilim, bilim önemli yeri kapsar.
Peygamberimiz Hz. Muhammet "İlim Çin'de bile olsa gidiniz." "İlim öğrenmek kadın-erkek herkese farzdır." "İlmin yarısı soru sormaktır." demiştir. Hünkar Hacı Bektaş Veli “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.”, Mustafa Kemal Atatürk “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” demişlerdir. (Mürşit: Yol gösterici) Böylesine ilimle bilimle bizlere yol gösterenlerimiz olduğu halde, neden soru sormuyor sorgulamıyoruz? Neden karanlığı seçmekteyiz? Neden yanlış yola gitmekteyiz?
Bu sorunun sırrı Yunus Emre’nin şu sözlerinde gizlidir?
“İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsen
Bu nice okumaktır.”
Önce kendimizi bilmek, kendimizi tanımak zorundayız. Kendini bilmek de çok derin manalarla doludur. İnsanın Hakkı bilmesi, insanın insan olduğunu bilmesidir. Bu konu, felsefik olarak da yorumlanacak konudur. İleriki yazılarımda “kendini bilme” konusunu da inceleyeceğim.
Yukarıdaki bilim ve din konularını yorumlarken bilimle dinin ayrı birer kavramlar olduğunu, bir birinin karşıtı değil, bir birini besleyen kavramlar olduğunu, bunları karıştıran kişilerin bazılarının bilinçli olarak kin ve nefret gibi kötü duyguları topluma pompaladığını bilmenizi isterim.
İnsan, Hakkın en güzel varlığıdır. O daima sevgiye layıktır. Karanlık yola gitmeden olaylara bilimsel bakmalıyız, saygıyla sevgiyle bakmalıyız.
Bilimde hipotez (iddia) varsayımlar, deney sonuç yani kanun vardır. Her iddia deneylenir, gözlemlenir sonucunda bir karara bağlanır. Din ise kalbidir. İnançla ilgilidir, vicdani bir konudur. Kalp evimizi yalnız kendimiz iyi biliriz. Kimse kimsenin inancını sorgulayamaz Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. (Anayasa madde 24) İnançlarından dolayı insanlar ayrıma uğrayıp aşağılanamaz. Kanun önünde herkes eşittir. Tıpkı hakkın varlığı karşısında eşit olduğumuz gibi.
Eğer bir eşitsizlik varsa, bu bizlerden, toplumu yönetenlerden ve düzenden kaynaklanmaktadır. Sağlıkta, eğitimde, sosyal yaşamda eşitsizlik olmamalıdır. Eşitliğimizi bozan en büyük suç “Kul Hakkı”dır.
Her şey bilimsel güzellikte, kulların hakkının yenmediği, kul hakkının gözetildiği terazide tartılacak güzellikte olsun. Her yer aydınlık, günleriniz güzel olsun.
İsmail AYDOĞMUŞ