Hüseyin ERKAN

Tarih: 13.05.2024 13:17

Neden Kadınlar Böyle Sıcak?

Facebook Twitter Linked-in

468 Memleketimden İnsan Manzaraları

Neden Kadınlar Böyle Sıcak?

Hayır, hayır! Hiç de geç değil.
70 yaşımızda da öğreneceğimiz çok şey var, 80 ve 90 yaşlarında da…
Kimden mi?
Herkesten… Evet, çok şey var herkesten öğreneceğimiz. Hele hele gençlerden… Şaka
da yapmıyor, dalga da geçmiyorum. Aksine çok ciddiyim. Çok şey var gençlerimizden de
öğreneceğimiz.
Km demiş, “Yaş yetmiş, iş bitmiş” diye?
Ağzını yırtarım; ben onu söyleyenin.
Çok yanlış bir deyiş bu! Çok yanlış bir görüş ve düşünüş…
Ne olmuş yani, ben de geçtim yetmişi. Dahası seksene bile merhaba dedim; iki yıl
önce. Hareketlerimde yavaşlama var, doğal değil mi? Olacak elbette o kadar. Ancak beynim
de sapa sağlam, ruhum da, yüreğim de…
“İyi, iyi! Sen öyle zannet” demeyin ama içinizden.
Yüzüme karşı söyleyin, ne söyleyecekseniz.
Yok, yok! Kızıp köpürmem. Hakaret etmeye de yeltenmem asla.
“Ben artık emekliyim. Dolayısıyla okumama da gerek yok, yeni şeyler öğrenmek için
zaman harcamaya da… Bildiklerim yeter bana, birikimlerim de… Biraz da gezip tozayım.
Biraz da oturayım. Biraz da dedikodu yapayım arkadaşlarla.” mı diyorsunuz, yoksa siz?
Aman, aman! Böyle bir yanlışa düşmeyin sakın!
Bakın, Cahit Sıtkı Tarancı ne diyor, “Hareket” adlı şiirinin sonunda:
Kadın raks ederken güzeldir;
Bayrak dalgalandıkça,
Deniz köpürdüğü zaman,
İnsan ihtirasla yaşarken…
Kahveye gidip pişti oynamak, lak lak edip dedikodu yapmakla en büyük kötülüğü
yapmış olursunuz kendinize. Hiç vakit geçirmeden bir iş, bir meşgale bulun hemen.
Meraklıysanız, bir kültür ve sanat derneğine ya da bir yardım kuruluşuna üye olun.
Zamanınızı, emeğinizi, deneyimlerinizi bir amaç uğruna harcayın. Her bakımdan mutlu eder
bu sizi. Ayrıca beden sağlığınız da güçlenir, ruh sağlığınız da…
Bir insanın yaşı, öğrenimi ve bulunduğu makamlar ne olursa olsun, “Ben her şeyi
bilirim. Benim öğreneceğim bir şey yok artık.” deme hakkı yoktur. Hiç kimse her şeyi
bilemez kesinlikle. Bakan olsa da bilemez, başbakan olsa da… Kral olsa da bilemez,
cumhurbaşkanı olsa da…
“Ben her şeyin en doğrusunu bilirim.” diye övünen beyefendi, hanımefendi!
Yüzünüze karşı söylüyorum işte:
Siz birçok şeyi bilmediğiniz için, en doğrusunu hiç bilemezsiniz.
Bilmiş olsaydınız, sözgelişi 30 yıllık eşinizle her gün kavga etmezdiniz.
“O benim talihsizliğim. Eşim çok düşüncesiz, kaba ve kavgacı biri.” mi dediniz?

-2-
Yani, suç sizde değil, eşinizde; öyle mi?
Pekiyi, oğlunuz ve kızınızla niçin kavgalısınız?
“Aile içi sorunlar, olabilir” mi diyorsunuz?
Ya komşularınızla olan kırgınlık ve dargınlıklara ne diyeceksiniz?
Buradan anlaşılan şu ki, bırakın her şeyi bilmeyi, herkesin bilmesi gereken şeyleri bile
bilmiyorsunuz siz. Hiç aynaya bakmıyorsunuz çünkü. Her gün dudaklarınızı boyar, bıyıklarınızı
burarken baktığınız aynaya değil, özeleştiri aynasına bakmıyorsunuz. O aynaya bakmak yürek
ister; o yürek yok sizde demek ki!
Bilmelisiniz ki, evde ve dışarıda yaşadığınız tüm sorunların kaynağı sizsiniz. Başkalarını
suçlayıp durmakla hiçbir sorun çözülmez. En başta suçlu biziz, biz! Bunu kabul edip
yanlışlarımızı düzeltmediğimiz sürece, değişen hiçbir şey olmaz.
Çantada bıçak, belde tabanca taşımak yiğitlik değil, korkaklıktır. Bildiğimiz silahların
hiçbiri, çözmez hiçbir sorunu. Aksine daha da derinleştirip iyice çözümsüz hâle getirir.
Yaşadığımız sorunların bence en önemli nedenlerinden biri, dinlemeyi bilmememiz.
Karşımızdaki daha sözünü bitirmeden yanıtlamaya kalkıyoruz hemen. Oysa ne dedi, ne sordu,
ne istedi, tam anlamadın ki kardeşim. Bırak bitirsin sözünü. Bir iki saniye düşün, sonra konuş.
Görüyoruz; TV’lerdeki açık oturumları. Üç dört kişi aynı anda konuşuyor. Hem de
bağırıp çağırarak. Hem de ünlü doçent, profesör, gazeteci bunlar. Ya da milletvekili, parti
genel başkanı, bakan… Ve “Ben senden daha haklıyım; ben sizlerden daha akıllıyım”
dercesine yüksek mi yüksek sesle…
Sonuç: Evde de kavga, sokakta da… İş yerinde de kavga, trafikte, lokantada, parkta
da… Pazar yerinde de kavga, AVM’de, televizyonda da… Oysa bir ağzımız var, iki kulağımız…
İster doğa deyin siz, ister Tanrı, “İki dinle, bir konuş” demek istenmiş. Aksi arzu edilse, bir
kulak, iki ağız verilmez miydi bize?
Hiçbir yerde ve hiçbir meslekte asla bir üstünlük değildir; en çok konuşan olmak. Az ve
öz konuşanları mı seversiniz siz, aynı şeyleri yineleyip durarak sözü uzattıkça uzatanları mı?
Yanıtınız, “Az ve öz konuşanları…” ise, siz de bu kurala uyun lütfen! Başkalarının bizim
sözümüzü kesmelerinden hoşlanmıyorsak, biz de başkalarının sözünü kesmeyelim.
Büyük bir sabırla bu söyleşimi sonuna kadar okuma zahmetine katlananlardan:
“Ama Erkan Öğretmenim! Ele verirken talkını, siz de yutmayın salkımı. Nitekim bu
hafta yeni bir şey söylemeden, su dövüp durmuşsunuz havanda.” diyenlerin alınlarından
öperim sevgiyle.
Bunca sözden sonra, “Başlıkla ne ilgisi var bu yazının?” sorunuzu duymadan önce,
Cahit Külebi’nin az bilinen KADINLAR adlı şiiri ile bitireyim söyleşimizi:

Neden kadınlar böyle sıcak?
Neden kadınlar böyle tâze?
Yaz gelince basmalar giyerler, sâde.
Ben yine çocukları severim;
Bütün kadınlardan ziyâde.

Hüseyin ERKAN


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —