“Ağaç yaş iken eğilir”
Atalar sözü
“Çocuk eğitiminde, çalışmalarınıza onları tanımakla başlayınız.”
J.J.Rousseau
“Eğitim, ana dizinden başlar; her söylenilen kelime, çocuğun kişiliğine konan
bir tuğladır. “
Hosea Ballow
“Ahlak, ruh ve görev bilinci yönünden çökmüş olan bir dünya, ancak ve ancak
eğitimle, insan yetiştirmekle, insanlara erdemi öğretmekle kurtulur.”
Pestalozi
*
Başlı başına derinlik içeren öğretim (gösterme) konusunda özel bir yazı…
Öğretim kaliteli olsun ki, eğiteme (uygulamaya) doğru sağlıklı yol alsın.
Emekli bir Türk ile yaşamını birleştiren ve ülkemizde yaşayan 53 yaşındaki Rus
Agafya Hanım, Türklere ait gözlemleri, kendine özgü şivesiyle şöyle
anlatıyor:
“Ben Türkiye´ye geldi, evlendi.
Türk erkek, Türk kadınlar çok yemek seviyor.
Hep çeşit istiyor.
Biraz oturuyor, hemen yemek soruyor.
Sonra hasta olmak anlatmayı çok seviyor.
Şikâyet çok.
Kadınlar, kendine zaman ayırmak bilmiyor.
Hasta olmak bekliyor, doktora gitmek, sonra doktor diyecek; dinlen, çok
yoruldun, bunu bahane ederek hep hastalık konuşarak geçiriyor.
Çocuklar hep televizyon başında.
Eşimin oğlu evlendi Torun televizyon başında.
Geline dedim ki;
Çocuk seni az görüyor, onları çok görüyor.
Zihninde sen az, onlar çok.
Reklamları ezberlemiş.
Öyle ezberlemiş istiyor, anne reddedince ağlıyor.
İşte böyle ağlıyor, sonra yine istiyor, yine ağlıyor. 3 gün - 4 gün sonra anneyle
arada çatışma oluyor!
Şimdi saygı nasıl olsun.
Çocuğun zihninde anne az, televizyondakiler çok.
Kapat onu, çocuk seni seyretsin, seni anlasın, senin güzelliğin onun beyninde
yer etsin, dedim.
Kimse anlamıyor, çocukların beyni kimlerle doluyor.
Sen çocuğu doğurdun.
Sen hatırlıyorsun, onu kundakladın büyüttün
Sen hatırlıyorsun.
O bunları bilmiyor.
Karnını bile televizyon başında doyuruyorsun. Senin yüzüne bakmıyor, o çizgi
filme bakıyor.
Sonra diyor ki; çocuk yüzümüze bakmıyor, hiperaktif…
Çünkü çocuğun beynini televizyon artık yeniden tasarladı.
Sonra çocuk o çizgi kahramanlarının vitrinde kostümünü görüyor, istiyor,
ağlıyor! Çünkü çocuk aslında artık onlara ait oldu.
Kardeşi ile oynarken bile oradaki karakterler gibi davranıyor ve o karakterler
gibi konuşuyor, diyorum ki;
Bak çocuk babası gibi değil, senin gibi değil, konuşması televizyon gibi.
Kadınlar, çok konuşuyor, hiç susmuyor.
Düşünmeden konuşmak, Türkiye´de çok.
Hep hastalıklar, çok konuşmaktan diyorum, bana ters bakıyorlar.
Tiroit hasta diyor, çok yiyorsun ve çok konuşuyorsun diyorum, bana kızıyor.
Bana çok konuştukları zaman hemen elimle reddediyorum. Diyorum ki; çok
konuştun ben yoruldum.
Çünkü dinlerken beyin doluyor ve ısınıyor.
Susuyorlar o zaman.
Çünkü kalp de yoruluyor.
Türk kadını güzel şeyler konuşmayı bilmiyor, hep şikâyet…
Kocasından şikâyet ediyor, ailesinden şikâyet ediyor, çocuğundan şikâyet ediyor
Kendinden şikâyet ediyor.
Bir saat çay içiyor, çay içerken gönül demlenir. Fakat öyle olmuyor, herkesin
sinirleri kabarıyor!
Sonra herkes evine gidiyor. Bu sefer ne oluyor? Hastalık oluyor! ”
Muhsin DURUCAN