İsmail AYDOĞMUŞ

Tarih: 16.05.2021 22:18

TEKNOLOJİ TEMBELLEŞTİRİYOR MU?

Facebook Twitter Linked-in

 

Son yıllarda bilim ve teknolojide meydana gelen yenilikler insan hayatını kolaylaştırmak açısından sevindiren gelişmelerdir. Bu gelişmeler bizleri mutlu etmekle birlikte, yeni sorunları da birlikte getirmektedir.

Biz, 50´li 60´lı yıllarda doğan kuşağın çok şanslı olduğunu düşünüyorum. Çünkü bütün gelişmeleri an be an yaşadık. Çarıktan, lastik ayakkabıya, naylon ayakkabıya, yemeniye, iskarpine, spor ayakkabılara değin hepsini bire bir yaşadık.
Telefon her evde bulunmazdı. Divriği de fırınımızda manyetolu telefon çektirdiğimiz tarihe kadar, Ankara´da ki dayımla telefonla görüşmek için PTT´ye kayıt yaptırır. Çağrı yaptırarak ertesi gün sıra bekler telefon başında buluşurduk. Şimdi her evde telefon olduğu gibi, cep telefonuyla da dağda bayırda her yerdeki dostlarımızla görüşmeye başladık. Hatta evlerimizde her markadan cep telefonu, şarj çöplüğü oluştu.

Radyomuz ahşap kocaman Ağa radyo ve kocaman loklanşe sulu pilliydi. Küçükken babam beni radyonun üzerine oturturdu. Ajansları dinlemeye gelen komşuları unutamıyorum. Radyonun içinde adam ararlardı. Ardından Grundig ve kollu Siera radyolarımızı hatırlıyorum. Kıbrıs radyosunu, Sofya Radyosu´nu dinlerdik. Bizim Radyo´yu kısa dalgadan dinlerken yasak bir radyo olduğu için, kulağımıza yaslayarak dinlerdik.

Ankara Televizyonu´nun karlı görüntülü siyah beyaz dizilerini Dallasları herkes hatırlar. Divriği Karayolu´nda boynuma astığım SL58 teyp bizim gençlik türkülerimizin tınılarını çalıyordu. Mekanik saatlerin yerini dijital saatler almış, kollu hesap makinalarının yerini mini dijital hesap makinaları almıştı

Elektronik beyin dediğimiz cihazların devasa boyutlardan tabletlere, laptoplara küçülüp ceplere giren computerlere dönüştüğünü görüyoruz…
Ozanların long play´lerinin yerini alan 45´lik plaklar, ardından, teyp kasetleri, compak diskler, flaş diskler...
Internet, kredi kart, uzaktan iletişim… daha binlerce yeniliği sıralayabiliriz…

Bir şeyi fark ettim. Bilim ve teknolojinin ürettiği yenilikler bizleri esir aldı. Eskiden bizler çarpım tablosunu ezberden bilirdik. Hocalarımız “Kerrat Cetvelini bilmeyene karne vermez”di. Yaşlı dedelerimiz bizlere ; “Seksen sarı at, Doksan doru at yüz de kır at nalı mıhı kaç eder?” diye sorar, bizler de hesaplamaya kalkardık.

Şimdiki çocuklar ne yazık ki ortaokula gittiği halde hayatın her safhasında lazım olacak dört işlemi, çarpım tablosunu dahi bilmemektedirler. Problemin sonucunu saatindeki ya da telefonundaki hesap makinasından öğrenmeye çalışıyorlar. Belleğinde olmayan şeyleri iki tuşla öğrenerek, beyinleri de tembelliğe alıştırıyor.

Bizler, bir konuyu öğrenmek için kütüphanelerde araştırmalar yapardık. Bilgi sahibi büyüklerimizden konuyu öğrenmeye çalışırdık.
Şimdi ise İnternetten iki tuşla bilgiye ulaşabiliyorlar ama bilginin güvenirliği ve doğruluğu tartışılır.
Başka ülkelerin, ya da farklı amaçlı kişilerin yeni kuşağa verdiği bilgilerin yönlendirme ve çoğunlukla yanlış bilgilendirme olduğunu görmekteyiz.
Gençlerimizin deneyimlemeden öğrendiği bu bilgiler, hap gibi yan etki yaratabilecek nitelikte bilgilerdir. Çocuklarımız bilgisayarı oyun amaçlı kullanmakta, ya da eğlenceye yönelmektedirler.

Televizyonlar, diziler aracılığıyla toplumu esir alıp, gerçeküstü bir hayal dünyasında insanımızın yeni bir şeyler üretmelerini engellemektedirler. Şirketler kâr amacıyla akıllı evleri, akıllı arabaları, akıllı robotları bizler için düşünüp üretirken, bizler marka peşinde koşan, konfor peşinde koşan müşteriler olarak üretimden kopuyoruz. Giderek her zaman hazırı tüketenler olarak tembelleşiyoruz.

Oysa kurtarıcımız ve Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bize ne demişti? ”Çalışmadan yorulmadan ve üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar.” Ne kadar önemli sözler.
Yine “Türk milleti çalışkandır, zekidir” diyerek de bizleri çalışmaya, üretmeye teşvik etmiştir. Demek ki büyük adam olmak, büyük düşünmek, dünden bugünü görmektir.

Şair-Yazar: İsmail AYDOĞMUŞ

 

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —